5 Mart 2013 Salı

İLK MARATON (RUNTALYA 2013)

     Her koşucu için ilk koştuğu maratonun ayrı bir anlamı vardır sanırım. Çünkü her türlü heyecanın ilkini yaşamış, hedefine ulaşabildi ise mutlu olmuş, ulaşamadı ise daha çok çalışmasının gereğini anlamıştır. Maraton koşmak gerçekten heyecan verici bir tecrübe oldu benim için. Her yıl Avrasya maratonu koşulduktan sonra gıpta ile bakar, ben de bir gün katılacağım diye karar alırdım. Ancak kısmet Antalya Maratonu'na imiş.
     Benim asıl hedefim İznikultra 130K olmasına rağmen Ülkemizde düzenlenen iki maratondan biri olan Runtalya'yı da ara hedef olarak belirlemiştim. Antreman programı olarak Ilgaz Kuruyazıcı'nın sitesinde yayınladığı
antreman programı benimsedim. Bu program daha bilinçli ve düzenli hazırlanmamı sağladı ve faydasını fazlası ile hissettim.
     Antalya'ya cumartesi gününden gittim. Saat 15:30 gibi hava limanından Terra City alışveriş merkezine geçtim. Kayıt masasını kolayca bulup hemen birkaç dakika içinde kaydımı tamamladım. Kayıt masası ve gerekli yarış çantasının dağıtım organizasyonu çok güzel ayarlanmıştı. Tabi biraz geç kaldığımdan makarna partisine yetişememiştim. Doğruca otelime gidip yerleştim ve yarış saatini beklemeye başladım. İnanın gece uyurken bile koşuyordum. Sık sık uyanarak da olsa güzel bir uyku çektim. Saat 6:15'de uyandım ve ilk işim dolu mide ile koşmak istemediğimden hemen kahvaltıya inmek oldu. Kahvaltı hazırlanma derken yarıştan 1 saat önce yarışın başlayacağı Cam Piramit'e vardık. Alanda tanıdık yüzler ararken Çekmeköy yarışlarından tanıdığım Ufuk Abi'yi gördüm. Yarış sırasında 26. km'ye birlikte koştuğum Kemal ile tanıştıp hep beraber startın verileceği alana doğru geçtik ve start anını beklemeye başladık. Heyecanım doruktaydı. Kendimi rahatlatmaya çalışıyor ve hedefim olan 3 saat 30 dakika süreye odaklanmaya çalışıyordum. Nasıl koşacağımın taktiği hemen hemen kafamda idi. Bazı tereddütlerim vardı hedefle ilgili ama antremanlarda yapmış olduğum tüm hesaplar hedefimi yakalayabileceğimi söylüyordu bana.  Tabi maraton yarışı idi bu her türlü sorunu yaşayabileceğimi biliyordum ve asıl sıkıntıların 30. km'den sonra başladığını okuduğum pek çok yazıdan öğrenmiştim.     
     Sonunda start verildi. Ben, Kemal ve Ufuk Abi birlikte ilk iki km'yi sohbet halinde 4,45 pace ile koştuk. Ufuk Abi bu temponun kendisi için fazla olduğunu, duvara çarpılmak istemediğini söyleyerek bizden ayrıldı. Açık söylemek gerekirse benim kafamdaki stratejiye göre de hızımız biraz fazla idi. Ama sanırım yanlız koşmayı istemediğimden olacak ben Kemal ile koşmaya karar verdim. 5 dakikalık paceler benim hedefimdi ama 4,45'i de çok rahat koşabiliyordum. Durmadan birbirimize nasıl olduğunu soruyor, tempoyu sabit tutmaya çalışıyorduk. Yokuş aşağı 4.30'luk pacelere kadar iniyorduk Henüz herhangi bir yorgunluk belirtisi yokken tedbir oldun diye 16. km.'de kafeinsiz bir jel aldım. Jel alımlarını su istasyonlarına yaklaşık 400 m. önce yapıyor üzerine bol su içiyordum. Tempomuz çok iyi idi. Yarışdan önce bu tempo ile gideceksin deseler hayatta inanmazdım. Tabi sonuna kadar böyle götüremeyeceğimi de biliyordum. Hatta bunu bir ara dillendirdiğimde Kemal bana kızarak "kendini şartlandırma nasıl düşünürsen beynin ona odaklanır" dedi. Doğru dedim. Kendimi sonuna kadar böyle götüreceğim konusunda telkinler verdim.
     Yarı maraton dönüşünü 1:40:17 derece ile yaptık. Gayet iyi durumdaydık. Hiç zorlanmıyor sanki antreman yapıyor gibiydim. 23. km.'de birer adet muz yedik. Plajı geçtikten sonra maratonun tek ve en dik yokuşunda (sanırım 26.km idi) önce bacaklarım gitmemeye başladı. Hızımı koruyamıyor Kemal'e yaklaşmaya çalışıyor yanına geliyor ama tutunamıyordum. Sanırım Ufuk Abi'nin başta bahsetmiş olduğu duvar bu olsa gerek diye düşündüm. Ama bunun için biraz erken değilmiydi. Bu durumun üzerine bir hafta önce özellikle yokuşlarda şiddetlenen sağ diz ağrısı da eklenince iyice yavaşladım. Artık Kemal yanımda olmadığımdan kaç pace ile koştuğumu tam bilemiyordum. Tahminime göre 5,30 pacelere kadar düşmüşümdür. Bu arada toparlanayım diye kafeinli jelin yarısını 30.km'de aldım. Ama bu ilk hamle diz ağrısının etkisi ile pek fark etmedi. Artık sağ dizimi tam kıramadığımdan yere düz basıyordum. 32.km'de jelin diğer yarısını da aldım. Kendi kendime konuşuyor "hiç yürümeyeceğim, hiç yürümeyeceğim", "Bu yarış birazdan bitecek , ağrılar dinecek"diye telkinler veriyordum. Bunlar bir nebze olsun işe yaradı. Arkadan Ufuk Abi bana yetişmiş. yanımdan geçerken "Hüseyin duvara hoş geldin" diye bağırıyordu. Bende ona "öyle yada böyle bitecek" diye seslendim. O bastı geçti beni.
     Yediğim jellerin de etkisi ve mevcut diz ağrımın düzlükler ve inişlerde geçmesi ile birlikte 35. km.'den sonra hızımı artırmaya başladım. Hızımı artırdıkdan sonra son jeli de takviye olsun diye atıp allah ne verdi ise koşmaya başladım. Artık eski tempoma takrar kavuşmuş (her ne kadar GPS yoksa da hissediyorsunuz) ve km'leri daha hızlı tüketmeye başlamıştım. Yarışın başında verdiğim kararlardan biri de yarışın son 2 km.'sinde gücümün kaldığını hissedersem depara kalkacaktım. Ve o an gelmiş 40.km. yazısını görmüştüm. Şimdi pergelleri iyice açmış adeta yarışa yeni başlamış gibi hızlanmıştım. 40. km.'de saatime baktığımda 3:21:15  idi sanırım. Bitirdiğimde ise 3:30:11 idi. Kendimde bu gücü nasıl bulduğumu bende bilmiyorum. Sanırım yarış öncesi konsantrasyon ve bu depara odaklanma yani beynen hazırlanma olsa gerek. Yarış sırasında nasıl 30.km'den sonra yavaşlarım diye düşünüp sonra da gerçekten yavaşlamıştım. Aynı durum depar için de geçerli. Beyne ne mesaj verirseniz onu alıyorsunuz.
     Hedefime tam zamanında ulaşmıştım. O an duyduğum hazzı anlatmam mümkün değil. Herkese nasip olmasını diliyorum. Bence ilk maratonunu koşan biri olarak çok iyi bir derece yapmıştım. Bundan sonraki maratonlarda kısa vadeli hedef 3:15, daha sonra uzun vadede 3 saatin altına düşürmek.
     
     Yarış öncesi beslenmeme değinmek burada iyi olur kanısındayım. Yarış haftası en son koşumu salı günü gerçekleştirdikten sonra vücudumu dinlendirmeye başladım ve karbonhidrat yüklemesine çarşamba gününden itibaren geçtim. Her gün fazladan 1-1,5 tabak makarna veya pilav yedim. Çok bol miktarda su (günde yaşlaşık 3 lt) içtim. Bol bol bakliyat takviyesi  yaptım. Son gün yaklaşık 650-700 gr. karbonhidrat yüklemesi yaptım. Yarış sabahı kahvaltıda az beyaz peynir, 3 ad. zeytin, bir dilim bal sürülmüş kepek ekmeği 1/4 domates yedim. üzerine 0,5 lt su içtim. Yarışa bir saat kala bir adet büyük bir muz yedim. Son bir saat hiç su içmedim. Ayrıca yarıştan önceki bir saat içinde en az üç kere wc'ye çıktım. Bunları yapmamın nedeni benim yarışlar esnasında çok sık tuvaletim gelmesi idi. Patika ve ultra koşularında (düşük hızlı yarışlar) bu pek sorun teşkil etmiyordu. Ama maratonda durmazdım. Bu seferki tatktik işe yaradı ve yarış sırasında hiç lavabo ihtiyacı hissetmedim. Yarış sırasında aldığım gıdaları yukarıda anlatmıştım. Yapmış olduğum en olumlu işlerden biri de hiçbir su istasyonunu boş geçmemek oldu. Hepsinde su ve sünger, kimisinde powerade aldım. 
     En büyük hatam ise daha önce antremanlarda hiç denemediğim kafeinli jel tüketmem oldu. Riski göze alarak ve çok çekinerek yanıma aldım. Tedbir oldun diye yarım yarım tükettim. Çok büyük bir sıkıntı yaşamadım hatta almamın faydasını da fazlası ile hissettim. Ancak tersi bir durum da olabilirdi. Mide rahatsızlığı yaratabilir ve yarışı bırakmama sebep olabilirdi.
     İlk maratonum benim açımdan çok başarılı geçmişti. Şimdi sırada İznik Ultra 130K var. Sonraki yarışlarda görüşmek umudu ile herkese başarılı yarışlar diliyorum.

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder