12 Eylül 2013 Perşembe

İSTİKLAL YOLU ULTRA MARATON 2013

Toplu fotoğraf çekimi
    Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba diyerek başlamak istiyorum. Uzun süredir birşeyler karalamamıştım blogumda. İznik Ultra'da yaşadığım talihsizlikten (Dizde, ayak tabanlarında ve topuk bölgesinde sakatlık yaşadım) sonra yazmak pek içimden gelmemişti doğrusu. Çekmeköy Ultra Maratonu'nda gönüllü olarak görev aldım ve yarış atmosferini koşmadan solumuş ve koşu camiasından uzaklaşmamış oldum. Yine de mayıs ayı sonunda Çayırova Yarı Maraton'unu koştum. Gerçi bu yarış için hiç antrenman yapmamıştım ama yinede istediğim derece ile bitirebilmiştim (1:42:55). Tam artık koşmalıyım Avrasya Maratonu'na hazırlanmalıyım derken malum gezi olayları patlak verdi. Koşmak zor gelir olmaya başlamıştı.
Birde ülkemizin içinde bulunduğu siyasi gündem de konsantre olamam konusunda beni bir hayli zorlamıştı. Bu durumu katılacağım bir yarış hedef belirleyerek toparlayabileceğimi  anladım ve hangi yarışa katılayım diye araştırırken Kastamonu'dan İnebolu'ya yarış düzenleneceğini internet aracılığı ile öğrendim.
      İstiklal Yolu Ultra Maratonu yarışmasının yapılacağını internetten öğrenince yine heyecan bastı beni. Öncelikle yarışmanın ismini ve koşacağımız parkuru öğrendiğimde farklı bir heyecan duydum. Bu yarışın Kurtuluş Savaşı'nda, İnebolu'dan Ankara'ya uzanan ve Kahraman Türk Kadını'nın, Şerife Bacıların 3 yıl boyunca yaz demeden kış demeden cepheye silah taşıdıkları eski kağnı yolunda yapılacak olması içimde farklı bir duygu selinin doğmasına neden oldu. Koşarken de yarışın her kilometresinde  bunu iliklerime kadar hissetiğimi söylemeliyim. Bu kahraman kadınlarımızla ne kadar gurur duysak azdır bence.
      Yarışın yapılacağından Haziran sonu gibi haberim oldu. Kayıt olmaya hemen karar verip ön kayıt yaptırdıktan sonra iki ay süre kala antrenmanlara hız verdim. Aradaki antrenman açığını bu sürede kapatmam gerekiyordu. Kesin kayıt işlemlerini tamamlamam Ağustos başlarını buldu. Bu arada İznik Ultra 130K'yı bırakmama neden olduğuna inandığım Marel marka ayakkabılar ile koşmak istemediğimden ön kayıt sonrası yeni bir çift ayakkabı temin etmek için araştırmalara başladım.  Koşu malzemeleri konusunda her zaman danıştığım ve bu konularda çok güzel test yazıları olan Caner Odabaşoğlu'nun Uzun Patika sitesinden destek alarak TNF Single Track ayakkabılarını almaya karar verdim. Ayakkabıyı Beşiktaş Bikeandoutdoor mağazasında bularak ayırttım. Ertesi günü ayakkabıyı ayaklarıma denemek için mağazaya gittim. Ancak yine de çekincelerim olduğundan  Caner Bey'i bir de telefonla aradım. Sağ olsun çok yardımcı oldu ve tavsiyelerine güvenip ayakkabıyı satın aldım. Gerçekten çok doğru bir tercih olduğunu yarış öncesi antrenmanlarda ve yarış sırasında ayağımda birebir hissettim. Ayakkabı ayağı çok iyi sarıyor ve çok hafifler. Sanki ayağımda yok gibiydiler. Hava tahliyesi mükemmel, ayaklarım yarış boyunca öğlen sıcağında bile hiç terleme yapmadı. Bir numara büyük almamın da büyük faydası oldu. Bu tür taşlı patika zeminlerde herkese tavsiye ederim.

Ben, Ufuk Abi,ve oğlum yarış öncesi
Ben, Ufuk Abi ve Oğlum yarış öncesi
       Kastamonu'ya gitmek için cuma akşamı saat 21:00'da eşim ve oğlum ile beraber kendi aracımız ile yola çıktık. Ailemle birlikte ilk defa bir yarış organizasyonuna beraber katılacak eşim ve oğlum da gönüllü olarak görev alacaklardı. 6 saatlik bir yolculuktan sonra sabaha karşı saat 03:00'da yarışın startının verileceği Kastamonu Cumhuriyet Anıtı'nın önüne gelmiştik. Saat çok geç olduğundan daha önce planladığımız gibi otelde kalmaktansa yanımızda getirdiğimiz çadırımızda kalmayı tercih ettik. Parkta bir süre çadır kuracak yer aradıktan sonra askeriyenin tarafında bulunan çimlerin üzerine askerden de izin alarak çadırımızı kurduk. Çadır kurma yatma hazırlığı derken uyumamız saat 04:00 gibi oldu. Rahat sayılabilecek bir uykudan sonra sabah saat 07:00'da kalktık ve evden getirdiklerimizle çadırımızda güzel bir kahvaltı yaptık. Kahvaltı bitip çadırı toplamaya başlarken bir ekip otosu geldi. "Ne yapıyorsunuz burada gezi eylemcileri misiniz?" diye sordu. Ban çadırın içinde olduğumdan cevap veremedim. Oğlum Baran çadırın dışında "Yarış için geldik gece de çadır kurduk, babam yarışta koşacak " dedi. Bu cevap üzerine askerden izin aldınız mı? gibi birkaç abuk sabuk soru daha sorduktan sonra polisler oradan uzaklaştılar. Çok çarpıcı bir hoş geldiniz karşılaması oldu bizim için. Kahvaltı sonrası ben yarış için hazırlıklara başladım. Çantamda bulunması gereken zorunlu malzemeleri kontrol ettirmem gerekiyordu. Haluk Beyler de bir süre sonra geldiler. Çanta kontrolü eski arkadaşlarda muhabbet resim çektirme derken yarış saati gelmişti. Saat 09:03'ge geri sayım yaparak Vali Bey'in startı ile yarış başladı. Yarıştaki hedefim öncelikle yarışı bir aksilik olmadan tamamlayabilmek ve bu gerçekleşirse 14-15 saat gibi bir sürede bitirebilmekti. Bu doğrultuda taktik oluşturdum ve ilk km.'lerde öndeki ikinci guruba tutunarak başladım. Bu gurupta Ender Topbaş,Tolga Güler, Faruk Değirmenci, M.Ali Ertunkara ve ben beş kişilik bir gurup oluşturarak ortalama 5,45-6,00 pacelerle koşmaya devam ettik. İlk yokuş olan Daday yoluna dönerken kendi aramızda hızımızın fazla olduğunu konuştuk. Önümüzde daha 95 km. olduğunu, bu hızın ileride bizi zorlayabileceğini tahmin etmemek güç değildi. Ancak hız bir türlü kontrol edilemiyor, azalmıyordu. Ender Abi yavaşlayalım diyor, biraz yavaşlıyorduk ama sonra tekrar hızlanıyorduk. İlk istasyon 14K'ya bu şekilde vardık.  Hepimiz hala diri idik.
   
      Hava yarış için çok müsaitti. Sabah saatlerinde çok bulutlu ve serindi. Hatta gece çadırda uyurken ve yarış öncesinde bir miktar yağmur da yağmış ve zemini ıslatmıştı. Ancak zeminin neredeyse tamamı taşlık olduğundan çamur oluşmamıştı. 14K noktasında 45 saniye kadar durarak sularımızı takviye edip, birazda tuzlu kraker ağzımıza attıktan sonra hemen devam ettik. Bu istasyonda Çekmeköy'den tanıdığımız Ufuk Abi görevli idi. Aslında o da koşacaktı hatta kayıt bile yaptırmıştı ama bacağındaki sakatlık nedeni ile son anda katılamamıştı. Onunla koşma ayrı bir zevk olacaktı ama kısmet değilmiş. Artık sonraki yarışlarda beraber koşacağımızı ümit ediyorum.

      14K istasyonuna gayet diri gelmiştik. Şimdi hedef  25K istasyonu idi. Hava hala bu saate kadar oldukça cömert davranmış, güneş yüzünü fazla göstermeyerek bizi bunaltmamıştı. 25K istasyonuna doğru ilk ciddi yokuşumuzla karşılaşıp yürüme moduna geçtik. Enerjimizi dengeli harcamalı ve yarışın tamamına yaymalıydık.
Beş arkadaş birkaç ufak kopma ve tekrar yetişme dışında yine beraber devam ediyorduk. Yokuşun ortasında tek katılımcı bayan olan Aysen Solak bize yetişti ve geçti. Mehmet de onun peşine takılarak hızlandı ve bizden ayrıldı. Artık 4 kişi devam ediyorduk. Her çıkışın bir de inişi vardır motivasyonu ile yokuşu çıktıktan sonra inişte 25K'ya kadar koşarak geldik. Burada biraz daha fazla kalarak takviyeleri yaptık. Benim yanımda magnezyum tableti olmadığından Faruk'tan aldığım magnezyum tabletini maratama attım. Bu tablet İznik Ultra'da başıma gelen kramp girmelerinin bu yarışta başıma gelmesini önledi. Bundan sonraki yarışlarda mutlaka edinmem gerektiğini beynime kazımış oldum. 14K istasyonundan sonra ufak ufak tuz alımına da başlamıştım. Bundan sonraki her istasyonda tuz almayı ihmal etmedim. Krampların girmemesinde yeteri kadar tuz almamın da etkisini göz ardı edemeyeceğim.

Seyidiler 32K  (Solda ben, Ortada Ender Abi, Sağda Harun)
      Yine aynı tempo ile 32K istasyonuna varmamız uzun sürmedi. Ancak artık yarışın başından beri tutturduğumuz tempo beni zorlamaya başlamıştı. Bu tempodan ötürü Tolga da geride kalmış bu istasyona üç kişi ile girmiştik. 32K Seyidiler Şerife Bacı Kültür Merkezi önünde kurulan istasyonunda beni gönüllü olan eşim ve oğlum karşıladılar. O an yarışın en keyifli anlarından biri idi. Bu tür yarışlarda birilerinin seni bekliyor olması ve seni desteklemesi motivasyonu bayağı yukarılara çekiyormuş. Bu istasyonda Seyidiler bölgesinin meşhur organik buğdayı ile yapılan tamamen organik olan siyez bulgur pilavı, ayran ve su vardı. Bulgur pilavı salçalı olduğundan, midemi bozar endişesi ile yemedim. Doğru bir tercih yapmışım ki sonraki km.'lerde bazı yarışçılardan midelerinin bozulduğuna dair bilgiler aldım. Burada sadece iki bardak tuzlu ayran içip su takviyesi ile iki dakika içinde hareket ettik.
      32K Seyidiler'den Ender Abi, Faruk ve ben yine birlikte çıktık. İlçeden çıkınca zaten 32K'ya gelirken tempo konusunda zorlanmaya başladığımı hissetmiştim. İstasyon sonrası Ender Abi'ye bu temponun bana yüksek geldiğini ve onların devam etmesini, beni beklememelerini söyledim. Ve artık yavaş yavaş onlardan koptum. Gelmişti yine ultra maraton yalnızlığı. Kendi tempomu kendim belirlemeye başladım. Yalnız kalınca en ufak yokuşta yürüyor, düz ve inişlerde hafif tempo koşuyordum. Artık güneş de etkisini iyiden iyiye kendini hissettiriyor başlamış, özellikle şapkam enseyi koruyan modelde olmadığından ensem yanmaya başlamıştı. Bir süre sonra İznik Ultra'da da uyguladığım 7 dk. koş 3 dk. yürü taktiğini uygulamaya başladım. Bu şekilde 42K istasyonuna tek başına geldim. Bu istasyon 42K dağ maratonunun finiş noktası idi. Burada mola verirken 42K'cıların yarışı bitirdiklerini görünce bir an onların yerinde olma isteği geldi içime. Ama beynime oyun oynama fırsatı vermedim ve biraz kraker biraz gofret yiyip su takviyesi ile en fazla 3-4 dakika sonra harekete geçtim. Daha önümde çok km vardı.      
    55K Ecevit Han İstasyonu'da çorba olabileceği hayali kurarak ilk ciddi yokuşu tırmanmaya başladım. Şu ayrıntıyı da belirtmeden geçemeyeceğim. Valikik ve jandarma bu organizasyona çok önem vermişti. Her ana yol geçişi ve önemli dönüş noktalarında ve bazende ara bölgelerde 1-2 jandarma görev alıyordu. Hem güvenlik açısından hem de kaybolmaların önüne geçmek açısından çok iyi bir planlama yapmışlardı. Onlara da buradan çok teşekkür ediyorum. 42K'ye gelirken uygulamaya başladığım 7/3 taktiğini bir süre daha uygulamaya devam ettim. Ancak yokuşlar artınca buna ara vermek zorunda kaldım. Yokuşu bitirene kadar hep yürüdüm. Yokuşun tepesine vardığımda Tolga beni yakaladı ve inişe beraber geçerek Ecevit Han'a kadar beraber geldik.   Burada da yine eşim ve oğlum vardı. Beni bir gölge gibi adım adım takip ediyorlardı. İstasyona geldiğimde ilk sorduğum çorba oldu. Harika bir yayla çorbası yapmışlardı. Bol tuzlu bir tabak çorba, biraz karpuz. zeytin, kraker yiyerek ilk ciddi beslenmemi yaptım. Yarışın başında bıraktığımız dropbag çantasına koyduğum tişörtümü ve uzun çoraplarımı alarak değiştirdim. Fenerlerimi aldım ve oraya kadar yanımda boşuna taşıdığım yağmurluğumu bırakarak 10 dakika içerisinde tekrar hareket ettim. Fazla kalmak istemiyordum. Çünkü tekrar harekete geçtiğimde kaslar sertleştiğinden sıkıntı yaşıyordum. 
       55K'dan çıkınca Küre'ye kadar yokuş devam ediyordu. Küre'ye varmak üzereyken karşıda bana doğru koşan birini gördüm. Ne oluyor dedim bir an. Arkadaş yakınlaştıkça merakım dahada artıyordu. Daha sonradan adının Fatih olduğunu öğrendiğim arkadaş yanıma geldiğinde yanlış yolda olduğumu, kendisinin de yaklaşık 2-2,5 km. fazla gidip geri döndüğünü söyleyerek beni uyardı. Şansıma ben sadece 200 metre fazla gitmiştim. Gerçi ben yol üzerinde herhangi bir sapak görememiştim. Ancak geri döndüğümüzde büyük U dönüşünün köşesinde işaretinin biraz içeri konmuş olduğu ufak bir patika yolunu fark ettik. Bu vakit kaybı sonucu arkamdan beni takip eden ve yarışmada tanıştığım Musa bana yetişti.Fatih bizi hiç beklemeden hızlıca devam etti ve gözden kayboldu. Ben Musa ile devam ettim ve  Küre ilçesini beraber geçtik. Musa ile ara ara muhabbet ederek yokuş aşağı inmeye başladık. Ancak Musa'nın dizinde sorun olduğundan fazla hızlı koşamıyordu. Onu yalnız bırakmamak için bir süre yavaşlayarak devam ettim. Küre sonrası inişte yine sakatlık yaşayan ve sadece yürüyebilen bir yarışmacıyı beraber geçtik. Daha sonra inişi değerlendirmek istediğimden kendisinden izin alarak hızımı artırdım. Derenin dibinde bulunan 67K noktasına vardığımda gönüllü olarak görev alan Gürhan ile karşılaştık. 67K'da yine fazla oyalanmadım. 1-2 dakika soluklanıp iki adet gofret alıp devam ettim. 
     
Penguenler yola çıktı. (Ben, Musa ve Recai)
 67K İstasyonu ile 75K Çuha Doruğu arasında dik bir çıkış olduğunu biliyordum. 8 km'lik bu yokuşun tamamını yürüyerek çıkmayı planladım ve öyle de yaptım. İnanın çık çık bitmiyordu. Benim yürüme tempom biraz yavaş olduğundan Musa yokuşun sonlarına doğru bana yetişerek 75K istasyonuna yine beraberce vardık. Çuha doruğunu çıkarken Musa bana istasyondan sonra ayağı izin verirse ve gücü de yeterse allah ne verdi ise koşacağını söyledi. Benim bunu yapabileceğime dair şüphelerim vardı. Ancak Musa'nın söylediklerinin tersinin olduğunu ilerleyen km.'ler bize gösterecekti. Çuha doruğu bizi çok zorlamış enerjimizin tükenmeye başladığını, ben kendi adıma; hissetmeye başlamıştık. İstasyonda Recai adlı yarışmacı da vardı. Tabi bizim tayfa da oraya gelmiş beni karşılamışlardı yine. Onlara ne kadar teşekkür etsem azdır. Hakikaten benim için çok iyi bir motivasyon oldular. Bu enerji azalmasını yemek yiyerek gidermem gerekiyordu. Oldukça sağlam bir yemek yedikten (İkinci ciddi beslenme) sonra akşamın soğuk olabileceğini düşünerek uzun kollu kıyafetimi giydim. 10 dakikalık molanın ardından ben, Musa ve Recai berber yola koyulduk. 
       Artık bacaklar çok kasılmış olduğundan penguen yürüyüşü tarzında ilk km'leri geçtik. Yaklaşık 2 km. sora yine patika yola saptık. Bacaklar tekrar açılmış koşu temposuna geçmiştik. Recai koşamadığı için sadece yürüyordu. Bu nedenle geride kalmıştı. Musa dediğini uyguladı ve hızlandı. Ancak nasıl olduğunu tam olarak anlayamadığım sebepten bana da bir güç geldi ve ben de hızımı artırdım. O kadar hızlandım ki Musa'yı bir süre sonra yakalayarak geçtim. 85K istasyonuna kadar da hiç yavaşlamadan koştum. Musa'nın yapmak istediğini ben yapmış allah ne verdi ise koşmaya başlamıştım. Sonradan düşündüğümde bu enerjinin artışının iki temel nedeni olduğuna karar verdim. Birincisi 75K istasyonundaki çok iyi beslenme, ikincisi karanlığa kalmama isteği ve belki üçüncüsü rekabetçi duygularımın azarak Musa'dan önce varma isteği  ile artık bundan sonra hep iniş olması. 85K'ye gelirken su durumumu kontrol ettim. Suyumun yeteri kadar olduğunu görünce bu istasyonda durmama kararı aldım. 85K istasyonuna varmam bu tempo ile fazla uzun sürmedi. Gerçi görevli istasyon bu tarafta gel diye ısrarcı olsa da, ben ona yolun nereden gittiğini ısrarla sordum. Biraz anlaşmazlık sonrası bana yolu tarif etti ve hiç durmadan devam ettim. Artık karanlık olmuş kafa feneri ile koşmaya başlamıştım. Sürekli kendime telkinde bulunuyor az kaldı hadi diyordum. Ayaklarım da gayet iyi idi. Herhangi bir ağrım falan yoktu. 90K istasyonuna varmam 30 dakikamı aldı ve burada da hiç durmadım. Sadece Haluk Bey'in tavsiyesi ile ikaz yeleğimi giydim. Çünkü bundan sonrası hep trafikte geçecekti. Artık sadece 8,5 km kalmıştı. 
    Tempomu yakalamışken hiç bozmadan devam ettim. Tolga,Recai ve Musa'yı çok gerilerde bırakmıştım. Aslına bakarsanız buna ben bile inanamıyordum. Bu sırada birlikte koşan iki yarışmacı daha geçtim.Artık sürekli asfaltta koşuyor ve sık sık arkama bakıyordum. Birazdan yaşayacağım hayal kırıklığından habersizdim. Yarışın İnebolu merkezde Atatürk Heykeli'nde biteceğini düşünerek tempoyu iyice artırdım. Vardığımda finiş göremeyince şaşırdım. Bir görevli vardı. Finişin 3,5 km. daha ileride olduğunu söyleyince dünyam karardı diyebilirim. Bu olamaz diye düşündüm. Ben fiziksel ve zihinsel olarak programımı buna göre yapmamış, yarışın İnebolu Merkez'de biteceğini planlamıştım. Hatta az önce söylediğim gibi bitiyor diye de tempomuda oldukça artırmıştım. Ancak yapacak birşey yoktu ve devam etmek zorunda idim.
      İnanın 95 km. koştum ama son 3,5 km. bana 95 km. gibi geldi. Artık koşmuyor sadece yürüyebiliyordum. Arkamı da sık sık kontrol ediyordum ki eğer yetişen olursa koşmaya başlayacak geçmelerine izin vermeyecektim. 3,5 km.'lik bu kabus yaklaşık 35 dakika sürdü. Yarışın tam olarak nerede biteceğini bilmediğimden eşimi sık sık arıyor finişi pas geçeceğim diye endişe ediyordum. Hatta son aramamda meğer finişe 50 metre kala aramışım. Eşim bana " Ben senin sesini duyuyorum (telefondan değil normal duyma) sen neredesin" diyordu. Ben de "Dağın tepesine çıktım bitmiyor bir türlü" diyerek isyan ederek bağırıyordum. O kadar yüksek sesle konuşmuşum ki eşim beni normal olarak duymuştu . Finişe varmıştım. Bitirme sürem 12 saat 37 dakika olmuştu. Finişe varmak yol boyunca çektiğim tüm sıkıntıları unutturmuş, haklı bir gurur duygusuna bürünmüştüm. Aslında yarışa başlarken hedef süremin 14-15 saat arası olduğunu başta da söylemiştim. Bu açıdan benim için çok iyi bir sonuç oldu. Yarış biter bitmez bir bira içtim. kıyafetlerimi değiştirip duş alıp direk yatağa daldım. Yarış bittikten birkaç saat sonra dizimde şişme olduğunu ve kıramadığımı fark ettim. Ama iyileşmesi 1 günü bulmadı. 
      İznik Ultra'da yaşadığım talihsizlikten sonra fazlasıyla endişelerim vardı. Acaba yine bitiremeyecekmiyim, ayaklarım bana yine sıkıntı yaşatır mı diye düşünmüyor değildim. Bu endişelerin yersiz olduğunu yarış bitince anladım. Artık vucut, ayaklar bu mesafelere alıştı sanırım. Bu yarışta İznik'te yapmış olduğum hataları yapmadım. Birincisi İznik'te çok hızlı başlamıştım. Burada onu yapmadım. Bir diğeri İzmit'te yapmış olduğun yanlış ayakkabı seçimini burada tekrarlamadım. Ayakkabı seçimin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamış oldum. Bu yarışla ilgisi yok ama İznik Ultrada yaptığım bir diğer hatada, daha öncesinde bir altyapı olmadan karar verip 4-5 ay bir hazırlık ile 130K'ya kayıt yaptırmam. Belki 130K yerine 80K hedefi ile başlasam daha iyi olabilirdi. Ama işte insan bazı şeyleri yaşayarak ve acı tecrübelerle öğreniyor.
      Genel klasmanda 8. yaş gurubunda 4. oldum. Artım önümdeki hedef yarışım Avrasya Maratonu. Daha sonraki büyük hedefim şaşıracaksınız ama yine İznik Ultra 130K. Bu benim için onur meselesi oldu. Bu sefer başarabileceğime inanıyorum. Her yarıştan bir şeyler öğreniyorum. Benim için ailemle birlikte geçirdiğim keyifli bir yarış oldu. Emeği geçen herkese tekrar tekrar teşekkür etmek istiyorum. Emeklerine sağlık ki böyle yarışmaları bize hediye ettiler. Umarım bundan sonraki senelerde bu tür yarışların sayısı artarak devam eder ve daha çok insan katılır.
                     
















2 yorum:

  1. Tebrikler ve eline saglik Huseyin. Son derece kontrollu baslayip guclu bitirmissin. Bu yaris hakkinda okudugum en doyurucu ve detayli yazi. Avrasya ve Iznik'te cok basarili olacagindan kuskum yok.

    YanıtlaSil
  2. Demekki tüm başarıyı Musa'ya boçlusun. :)
    Şaka bir yana. Koşan Adamın eşi olarak yarıştan 2 sonuç çıkardım;

    1. Yanında olmanın sana verdiği enerjiyi görmek çok keyifliydi, ki bu bana da buyük keyif verdi. Oğlun ve ben çok eğlendik. İnanılmaz keyifli insanlarla tanıştık. Ruhum açıldı.

    2.Kendime dair kural; Son istasyonda sevgiliyi GÖRMEME kuralı koydum. Çok yorulmuştunuz ve feciydiniz. Üzülüp, çılgın bunlar moduna girip vicdan yaptım. Hakikaten orada olup sizi sürekli takip edince hepinizin azminize, kendinizi kişisel olarak bu derece motive edebilme gücünüze hayran kaldım ve inanılmaz saygı duydum.
    İki kelime harikasın, harikasınız.

    YanıtlaSil