30 Nisan 2014 Çarşamba

İZNİK 130K 2014

   
İznik Ultra Göl Haritası
      Yıl 2014. Koşmaya başlayalı 1,5 yıl oldu. Bu süre içinde pek çok yarış koştum ve pek çok değerli arkadaş edindim. Koşulara başlarken kendime hedef olarak Türkiye'nin en görkemli ve en güzel ultra yarışı olan İznik ultra yarışını hedef olarak belirlemiş 80K parkuruna kaydımı yaptırmıştım. Koşuya ilk başladığım Kasım 2012'den beri 2012 yılı sonu ve 2013 yılı başları bu yarışa hazırlık ile geçmiş, kendimi mental ve performans  olarak mümkün olduğunca iyi hazırlamaya çalışmıştım. Arada koştuğum Geyik Koşularını, Anlatya Maratonu'nunu ve Çekmeköy yarışlarını iyi sonuçlarla bitirince cesaret alıp kaydımı 130K parkuruna çevirmiştim. Tabi koşulara başlayalı daha 5-6 ay olmuştu ve şimdi geriye baktığımda bu kadar kısa koşu geçmişi olan birinin bu mesafeye kaydolması akıl alır gibi değildi. Ama yinede kendime güveniyor ve bitirebileceğime inanıyordum.
      Ancak böyle bir mesafe için vücudunuzun her parçasının bu mesafelere alışkın olması ve biraz daha koşu geçmişinizin olması 97K'daki Ilıca KN'sında tabanlarımın şişerek su toplaması sonucu yarışı bırakmak zorunda kalarak anladım. Gerçi sadece tabanlarıma suç bulmak insafsızlık olur. Bunun yanı sıra sol topuk ve sol diz probleminin de bu sonuçta etkisi var. Tüm bunlara neden olan  üç ana sebep olarak;

  1. Ayakkabı seçimindeki yanlışlık.
  2. Yarış tecrübesizliği ile yarışa hızlı başlamak
  3. Vücudun bu mesafeleri katetmeye alışkın olmaması gösterilebilir. 
      Sebep her ne olursa olsun, sonuç olarak istemeyerek de olsa doktor kararı ile 97K'da yarış benim için bitmiş oldu. 2013 yılında yaşadığım bu kaçınılmaz hüsrandan sonra kaybolan güvenimi tekrar geri kazanmam gerekiyordu. Yarış takviminde internetten tanıtımlarını gördüğüm. İYU Ultra Maratonuna kaydımı yaptırdım. Ağustos ayında ilk kez düzenlenen İYU 100K yarışını 12 saat 40 dakikada tamamlayarak güvenimi tekrar kazandım. Bu benim için iyi bir referans oldu. Artık asıl büyük hedef olan İznik 130K için hazırlıklara başlayabilirdim.  
YARIŞ HAZIRLIKLARI

      Kasım ayında koşulan İstanbul Maratonu'ndan sonra çalışmalara 130K'yı bitirebilme hedefi doğrultusunda başladım. Haftada 5 gün antrenmana çıkıyor, 70-80 km. koşuyordum. 1 gün interval, 1 gün dinlenme koşusu, 1 gün 15K ve hafta sonu bazen 1 ama çoğunlukla 2 uzun yaparak hazırlandım. Hafta sonu uzunlarında Aydos Ormanının hemen yanında oturma avantajını iyi kullandım. Bol bol yokuş idmanı yaparak dayanıklılığımı artırdım. Eğer hafta sonu yarış varsa kaçırmamaya çalıştım. Geyik koşuları, Çekmeköy ve Aydos koşularının hemen hemen tamamına katıldım. Disiplinli çalışıyor hiç idman aksatmamaya gayret ediyordum. Beslenmeme özellikle dikkat ettim. Biraz kilo vermem gerektiğini düşündüğümden yemeği bir süreliğine biraz azalttım ve 3-4 kg. kadar verdim. Bu kilo azalışının performansımı artırdığını söyleyebilirim. Bu disiplinli çalışmanın meyvelerini 16 Mart Geyik Koşusu'nda 02:41:07 (çamurlu parkur), ve 22 Mart Çekmeköy 45K gece koşusunda 04:15:30 derece ile (genel klasman 3.'lük) koşarak almaya başlamış ve form tutmaya başlamıştım.   
      Bu hazırlıkların yanı sıra malzeme olarak da hazırlıklarımı yapmaktaydım. Önceki seneki hataya düşmek istemediğimden işe ayakkabı temininden başladım. Hem bütçemi zorlamayacak hemde beni yarı yolda bırakmayacak bir model arıyordum. Bu konuda Mert Derman, Aykut Çelikbaş ve Caner Odabaşoğlu'nun yazılarından çok faydalandım. En sonunda New Balance'ın MT610BG model ayakkabısını oldukça uygun bir fiyata satın aldım. Mart başında aldığım ayakkabıyı ayağımın alışması için yarışlarda ve antrenmanlarda bol bol kullandım. Performansından oldukça memnun kaldım. Bununla ilgili test raporunu daha sonra paylaşacağım. 130K için gerekli olan zorunlu malzemeleri hazırlamaya da başladım. Snickers, maximus gibi hazır gıdaları fazla sevmediğimden kendime (MTBR Sitesinden) özel enerji barları yaptım.  
   
Yarış malzemeleri
Malzeme listesi
1- New Balance MT-610 BG
2- 2 çift pamuk içermeyen çorap
3- Tayt, tshirt, kolluk, nefes alabilen kolsuz içlik.
4- Buff, Şapka ve eldiven.
5- Nefes alabilen yağmurluk.
6- Kafa feneri, yedek pilleri
7- Flaster bant, ağrı kesici ve mide için ilaç kutusu, magnezyum tabletleri
8- 2 adet Snickers, 2 adet kendi hazırladığım enerji barları, 4 adet incir, 1 adet canga, 2 adet powerade, 3 adet jel ve biraz çerez.
9- Alüminyum battaniye
10- The Nort Face Enduro 13 çanta ve mataraları 


Eğim Grafisi ve KN'ları varış zamanları
      130K'nın kontrol noktalarını ve bu noktalara tahmini varış zamanlarımı liste şeklinde hazırlayarak çantamın su mataralarından birinin üzerine yapıştırdım. Diğer su matarasına da yarışın eğim grafisini yapıştırdım. Her ikisinin de yarış sırasında faydasını çok gördüm. Ayakkabı olarak hangisini giyeceğime henüz karar verememiştim. Metereoljinin yarış günü hava raporlarına göre sağnak yağış olacağı söyleniyordu. Ama bu durum son ana kadar değişebilirdi ve nitekim de öyle de oldu. Hafta başından beri sağnak yağmur gösterdiği halde, yarış günü geldiğinde yağmurdan eser yoktu. ben de ilk bölümdeki zorlu çıkışlar için tutunmasına güvendiğim New Balance MT610BG'lerle başlamaya karar verdim. Sonrasında gidişata göre TNF Single Trackleri değişmek üzere dropbag çantasına koydum. Gerçi bu çantada yok yoktu. Yedek kıyafetler, bol miktarda yiyecek, pudra, ayakkabılar, yedek piller, Powerade, Redbull ve daha aklıma gelmeyen bir sürü malzeme vardı. Hiçbir şeyi şansa bırakmak istemediğimden sanırım abartmışım biraz. Bu seneki yarışın en güzel tarafı Eşim Sümbül ve Oğlum Baran'ın da benimle gelerek ikmal yapılabilen Örnekköy ve Boyalıca KN.'larında ve finişte karşılayarak bana destek olacak olmaları idi. Bunun koşan kişinin moral motivasyonunu çok fazla artırdığını kelimelerle anlatamam. Daha sonraki bölümlerde yeri geldikçe bu konudaki duygularımı paylaşacağım.
      Artık her şey hazırdı. 1 yıllık çalışmanın sonucunu alacağım yarış geldi çattı. Cuma akşamı iş çıkışı eşim ve oğlumla beraber arabamızla yola koyulduk. Pendik'ten deniz otobüsü ile Yalova'ya, oradan da 1 saat içinde İznik merkeze varmıştık. İlk olarak kayıt işlemlerini halletmek üzere belediyenin önünde bulunan kayıt merkezine gittik. Tüm malzemeler tek tek görevliler tarafından kontrol edildikten sonra göğüs numaramı alarak kayıt işlemini hızlıca tamamladım. Kayıt merkezi gayet düzgün ve hızlı çalışıyordu ve ayrıca tüm görevli arkadaşların yüzünden gülümseme eksik olmuyordu. Özveri ile ve severek çalıştıkları belli idi. Bizden çok onlardaki heyecanını gözlemleyebiliyordunuz. Kayıt işlemi biter bitmez kendimizi İznik'in meşhur Köfteci Yusuf'unda bulduk. Ben mideyi fazla şişirmeden açlığımı giderdim. Baran iznik köfteyi çok sevdiğinden tıka basa yedi. Yarış saatine 3 saat kadar bir süre vardı. Yemek sonrası bütün gün uyumadığım için biraz kestiririm umudu ile çadırımızı kurmaya kayıkhaneye gittik. Çadırı kurup uyumak için uzandım. Ancak sanırım heyecan nedeniyle yine hiç uyku tutmadı. Sadece uzanarak ayaklarımı ve vücudumu dinlendirdim ve bu sırada iki adet büyük muzu mideye indirdim. Son çanta hazırlıklarından sonra start noktasına doğru eşimle hareket ettik. Bizim afacan çoktan uyumuştu. Uykuya dalmadan önce bana başarılar dileklerini iletmişti. Ben de çadırdan ayrılırken onudan bir şans öpücüğü aldım. 


Start öncesi sevgili dostlarım

YARIŞ
      Start alanına yarım saat önce varmıştık. Burada her zamanki gibi pek çok tanıdık simayı bir arada görmek heyecan verici idi. Bakiye Hanım, Ufuk, Ender ve İhsan abilerim, pekçok koşuda partnerim olan Tolga, Özgür ve diğerleri. Eşim resimlerimizi çekti, birbirimize iyi dileklerimizi diledik ve gece saatler 00:00 da start muhteşem bir geri sayım ile verildi. Hava koşmak için çok mükemmeldi. Gökyüzü açık ve dolunay tüm güzelliği ile dağları aydınlatıyordu. İznik merkezde hava ılıktı ama dağlara çıktıkça soğuyacağını ve üşüyeceğimizi biliyorduk. İlk bölümde ben, Tolga, Özgür, Bülent, Şükrü Fatih ve Servet ile  beraber biraz da adrenalinin de etkisi ile ilk 3 km.'yi çok hızlı geçtik. Pacelerimiz 4,5-5 civarı idi, Bülent paceyi hatırlatıyor yavaşlamamız gerektiğini söylüyordu. Bir süre sonra koşmayı kesmeden yavaşladık. İlk yokuşa geldiğimizde ben yukarıda onları bekleyeceğimi söyleyerek, bir süre daha koşmayı devam ettirdim. Diğerleri geride kalmışken 750-1000 m. sonra ben de yürümeye başladım. Çünkü daha yarışın başıydı ve önümüzde enerjimizi yaymamız gereken çok kilometre vardı. Bir süre sonra önce Tolga yanıma geldi sonra Özgür, Bülent ise geride kalmıştı.. Servet ve Şükrü zaten daha önce önden gitmişlerdi. Derbent'e gelmeden Bünyan da bize katıldı. 
      4 kişi olarak beraberce 13K Derbent KN.'sına 01:39:05'de vardık. Daha önce hazırlamış olduğum KN. varış planlama çizelgeme göre  buraya 9 dk. geç gelmiştik. Bu gecikme daha koşacağımız çok km. olduğundan pek sorun değildi. Biraz su içip maratamı doldurduktan sonra hiç beklemeden yola koyulduk. Hava soğuduğu için şapkamın altına buffumu da giydim. Özgür ve Tolga gündüz yemiş oldukları sucuğun etkisi ile (her koşucunun kaçınılmaz olarak yaptığı) hem ağızdan hem de ismini söyleyemeyeceğim başka taraflarından gaz çıkarmaya başladılar. Özgür genelde ağızdan bu işi yaparken Tolga diğer taraftan çıkarıyordu. Daha sonra Tolga'ya ben de eşlik etmeye başlayınca senfoni orkestrasını kurmuş olduk. Gece koşusu hiş ummadığım kadar eğlenceli bir hal almıştı. Derbent'ten çıktıktan yaklaşık 1 km. sonra arkamızdan iki kişi hızla geldi. Birde ne görelim Alper ile Bahadır bizi geçiyorlar. "Hayırdır, siz önden gitmemiş miydiniz? " diye sorduk. "Kaydolduk" dediler ve hızla uzaklaştılar. Özgür, "Abi hiç acele etmeyelim. Nasıl olsa kayboluyorlar, ne gerek var hızlı gitmeye" diyerek espriyi patlattı. Bu konu aramızda bayağı espri konusu oldu. 
      Espriler arasında güle oynaya 28K Süleymaniye KN.'sına 03:25:07'de vardık. Planlamaya göre buraya 27 dk. önce gelmiştik. Bu noktada bir magnezyum tableti alma zamanı gelmişti. Magnezyumu alıp, bir iki muz ve biraz kraker atıştırdıktan sonra 3 dk. içinde yola koyulduk. Buradan çıkışta kısa ama oldukça dik bir yokuşun ardından Narlıca KN'sına kadar sürekli iniş vardı. Gece gurup halinde gitmenin hem avantajları hemde dezavantajları vardı. Avantajı insana güven ve moral (espriler) veriyordu. Dezavantajı ise, gurubun temposuna ayak uydurmak zorunda kalıyordunuz. Bazen yavaş gittiğimiz zamanlar oluyordu ve aslına bakarsanız bu tempo benim ilk etaptaki hedefim olan  yarışı bitirme hedefime gayet uygun oluyordu. Hava aydınlanınca hızlanacağımızı düşünüyordum. Artık yokuş aşağı inişe geçmiştik. Mümkün olduğunca yavaş iniyor, dizlere fazla yük bindirmemeye özen gösteriyorduk. İniş hızlı geçti ve 35K Müşküle KN.'sına 04:17:32'de vardık ve hiç durmadan devam ettik (planlanan süreden 23 dk. önce geçmiştik). Bu köyde geçen sene halkın coşkusu ve tezahüratları aklıma geldi ve gece geçişi yaptığımızdan bu sene bunu yaşayamamış olmanın burukluğu ile kendimizi Narlıca'ya giden asfaltta bulduk. Asfalta inip 1-2 km. gittikten sonra arkamızdan yine iki kişi bize yetişmiş yanımızdan hızla geçiyorlardı ki bir de ne görelim yine Alper ve Bahadır. Derbent'te bizi geçtikten sonra Süleymaniye'ye varmadan yine kaybolmuşlardı. Bizi geçerlerken "Buraları çok sevdik, biraz dolaşalım" dediler. Biz biraz şaşırmış biraz da gülümsemiştik. Özgür'ün dediği çıkıyordu herhalde.  Onların derece hedefleri olduğunu ve kaybolmalarının büyük şansızlık, moral bozucu olduğunu düşündüm. Yine güle oynaya ve 42K'da içeceğimiz çorbanın hayali ile Narlıca KN.'sına 04:59:57'de planlanan süreden 20 dk. önce vardık. İstasyona varır varmaz hemen bir kase çorba aldım. Ama hiç beklediğim gibi değildi. Mantar çorbası olmasının yanı sıra hazır çorba olması bende hayal kırıklığı yarattı. Çekmeköy yarışları sonunda ve İYU Ecevit Han KN.'sında yediğimiz o güzel çorbalar aklıma geldi.  Burada olsaydı en az iki kase içeceğime eminim. Sevmediğim mantar çorbasını bir kase zorla içtikten sonra bir magnezyum, biraz zeytin ve tuzlu kraker ile mataralarımı su ve powerade ile doldurduk 10 dk. içinde buradan ayrılmaya hazırdık. Derbent'e gelmeden gerimizde kalan Bülent'te bize burada yetişti. O arada Bünyan lavaboya gideceğim demişti. Ayrılırken onu göremeyince önce lavaboya gidip seslendim. Ses çıkmayınca önden gitti zannederek  yolumuza koyulduk. 
      Artık önümüzdeki ikinci uzun yokuşa sarmıştık. Narlıca'da bize yetişen Bülent, Tolga, Özgür ve Ben hiç durmadan yürüdük. Bülent yokuşun ortalarında yine geride kalmıştı. Yokuşun ilk 3 km. gerçekten çok dikti. Bazen yürümekte bile zorlanıyorduk. Tam şimdi bitti diyorduk ama yine önümüze daha dik olanı geliyordu. Önümüzde giden Soner ve Hakan'ı da bu yokuşta geçtik. Bu yokuşlarda Aydos Patika'larında yapmış olduğum yokuş idmanlarının faydasını buralarda fazlasıyla gördüm. Dik yokuşun bitiminde kah koşarak kah yürüyerek  ikinci yüksek zirveyi yaptık. Zirveye doğru hava da aydınlanmaya başlamıştı. Artık güneşin bir an önce yükselip üşüyen vücudumuzu ısıtmasını dört gözle bekliyorduk. Yokuş sonrası inişe geçerken güneş ve muhteşem göl manzarası kendini göstermiş, yükseldikçe vücudumuzu ısıtıyor, moralimiz yerine geliyordu. Artık kendimizi daha zinde hissediyorduk. 60K Solöz KN.'sına kadar hep koştuk ve planlanan zamandan 13 dk. önce 07:37:19'da varmıştık. Her şey tam istediğim gibi gidiyor kendimi dinç hissediyordum. Narlıca'da önden gittiğini zannettiğimiz Bünyan da hemen arkamızdan geldi. Meğer ben yanlış lavaboya seslenmişim, oysa bizde bizi terk etti sanmıştık.  
      Bu noktada 8 dakika kadar ikmal yaptık. Ben hemen bir magnezyum daha aldım. Dört büyük dilim portakal, bir bardak kola ve bir adet muz yedikten sonra reflektif yeleğimi çıkardım. Ayakkabılarıma giren tozları temizledim ve yola çıkmaya hazırdım. Tolga ve Özgür'ün işlerinin bitmediğini görünce ben yavaş yavaş yürüyorum diyerek ayrıldım. Bir süre yürüdükten sonra diğerleri bana yetişti. Bence asıl bundan sonra yarış başlıyordu. Hep düz bir eğimde gidecek sürekli koşmamız gerekecekti. Gerçekten de artık koşmamız gerekiyordu. Tolga'ya o sırada yurt dışından whatsapp mesajı gelip o da cevaplamak zorunda kalınca gerilerde kaldı. Yanımıza geldiğinde mesajlaşmanın bayağı uzun sürdüğünü ve bize yetişmek için  bayağı efor sarf ettiğini söyledi.  Bir süre sonra dere geçişine gelmiştik. Burada ayakkabı ve çorapları çıkarıp geçmeyi planlamıştık. Ancak su geçen seneye göre çok azaldığından ben sadece bir ayağımı çıkarıp karşıya geçtim. Özgür hiç çıkarmamış, Tolga ise her ikisini de çıkartarak geçmişti karşıya. Özgür ve ben hemen yürüyüş temposunda devam ettik. Tolga geldiğinde ben koşuya geçtim. Biraz yürüyelim dediler ama ben koşmamız gerektiğini söyledim. Koşarak devam ettim ve onlardan yavaş yavaş ayrıldım. 75K Örnek Köy KN.'sına kadar hiç durmadan koştum. 2013 yılında aynı bölümü 7 dk. koş 3 dk. yürü şeklinde geçtiğimi hatırladım. Böyle yapmama rağmen 75K'ya bitkin gelmiştim. Bu sene 75K'ya hem koşarak vardım hem de çok diri idim. Aradaki güç ve dayanıklılık farkını hissedebiliyordum ve bu durum moral motivasyonumun artmasına neden oluyordu. 75K Örnek Köy KN.'na 09:23:32'de tam planlanan zamanda gelmiştim.
   
75K'da eşimden son hazırlıklar
Tabi bu KN.'nda eşim Sümbül ve oğlum Baran beni karşılamak için hazırlanmışlardı. Baran birkaç yüz metre öteden bana eşlik etmeye başlamış, Sümbül de fotoğraflarımı çekmeye koyulmuştu. Onları görmek beni kendime getirdi. Birilerinin seni beklemesi ve böyle güzel destek vermesi insanın moralini tavan yaptırıyor. Her ikisine de sonsuz teşekkür ediyorum. Onların desteği ile her istasyonda yarışı bitireceğime biraz daha inancım arttı. Üstüne bir de yarışı 28K'da bırakmak zorunda kalan ama rahatlığı seçmeyip istasyonlarda biz yarışmacıları desteklemek için gelen Ender Toptaş'ı görmek çok hoş bir süpriz oldu. Kontrol noktasına girer girmez hemen beni oturttu, üstümü çıkardı, çantadaki fazlalıkları çıkarıp magnezyum ve gıdalarımı hazırladı. Sanki bir babanın çocuğuna bakması gibi bakım yaptı. İç çamaşırımı değiştirerek pişmesi muhtemel yerlere (önceki yarışlarda başıma gelen pişik sorunu için dropbag çantasına almıştım) pudra döktüm. "İhsan abiler 10 dk. önde Boyalıca'ya kadar dengeli git, sonra tempoyu artır onları geç" deyip gazı da verdikten sonra beni yolculadı.
      İstasyondan 10 dk. içinde zinde bir şekilde çıkmıştım. Ayakkabı değişimine şimdilik gerek duymadım. Aslında bu 75K'da çorba veya sandviç olmasını bekliyordum. Çünkü karnım çok açtı. Ama malesef burada da elle tutulur yenecek bir şey yoktu. o telaşla eşimin hazırlamış olduğu sandviçi de unutunca aç aç devam etmek zorunda kaldım. Açık söylemek gerekirse KN'larında  bulunan yiyecekleri pek beğendiğimi söyleyemem (başından sonuna kadar).
      Neyse bunları ayrıntısı ile başka ortamlarda tartışırız. Güneş iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamış, terleme oranı artmış ve suyu daha fazla tüketmeye başlamıştım. Gerçi yarışın başından beri idrar rengi hep olması gereken renkte idi. Yani yeterli miktarda su içtiğimi söyleyebilirim. 80K Anaçayırı KN'sına 30 dakika sonra vardım (10:01:29). Artık gölün dönüş tarafına geçmiştim. Sürekli koşuyor, arada bir oluşan kısa yokuşlarda yürüyordum. Uzun zamandır tuz almadığımı fark edip Çakırca Köyü'nden geçerken lokantanın birinden tuz istedim. Sağ olsunlar çok yardımcı oldular. Biraz tuz alıp Ilıca'ya doğru devam ettim. İlk ağrılar oluşmaya başlamıştı. Önce sağ topuğumda sonra sol kasığımda adım attıkça ağrı hissediyordum. Ayakkabı değişim vakti geldi diye düşünmeye başladım. İnşallah Sümbül dropbag çantasını yanına almıştır diye umarak 97K Ilıca KN.'na 11:55:26'da yine planladığım sürede varmıştım. Ilıcaya vardığımda iki yarışmacı daha vardı. Yabancı olan biri kaplıcada keyif bile yapıyordu. Açlığım hat safhada ulaşmıştı. Gerçi çantamda yiyecek vardı ama onlar da istasyonlardaki gibi aburcubur şeylerdi. Mideme bunların yerine ekmek türü normal bir şey girmesi gerekiyordu. Tüm bunlar aklımdan geçerken Ilıca'daki görevlilerden biri onlar için yapılan sandviçten teklif edince hiç tereddütsüz kabul ettim ve yarısını mideye indirdim. Bu midemi biraz olsun sakinleştirdi. Ilıca KN.'nda 5 dakika kadar ikmal yaptıktan sonra tekrar yola koyuldum. İstasyonda iken bir kişi yola çıktıktan sonra da bir kişi daha geçmiştim.
      Alperler ve İhsan abilerle aramdaki fark 30 dk. civarında idi. Biraz daha hızlı olabilirsem dördüne de yetişme ihtimali vardı. Bu nedenle tempoyu ağrıların müsade ettiği ölçüde artırdım. Bazen zeytinlikleri arasından bazen toprak yoldan koşarak ana asfalta ulaştım. Asfaltın başında jandarmalar göğüs numarası kontrolü yapıyorlardı. Numaramı not edip "Hüseyin Haşhaş sen misin?" diye sorunca şaşırdım. "eşinin ve oğlunun sana selamı var " dediler. Takip ve moral motivasyon devam ediyordu. Bu gazla 103K Boyalıca KN'na kadar hep koşmaya karar verdim. Bu karar sonrası Boyalıca'ya öncesi dik yokuşun da tamamını koşarak 13:15:10'da tam programa göre varmış oldum.
103K Boyalıca KN. Fulya'yı orada görmek hoş bir süpriz oldu
      Burada öncelikle koşmamı engelleyen ayakkabılarımı değiştirip TNF single trackteri giydim. Allahtan Sümbül dropbag çantasını almışlardı da bir sıkıntı yaşamadım. Çorba yine fiyasko idi ve vardığımda ısıtmaya çalışıyorlardı. Fazla oyalanmak istemediğimden ılık bir çorba içip, birkaç atıştırmalık yedim ardından hemen yola koyuldum. Yine koşmaya başlamıştım. Boyalıca'ya kadar topuk ve kasık ağrım bir hayli artmıştı. Ayakkabı değişiminden sonra özellikle topuk ağrısının azalacağını umuyordum. Arada sistem kontrolleri yapıyordum. Vücudum henüz dinç, sindirim sistemim fena değildi, karın açlığım kalmamıştı. Yine asfalta varmış bir derenin üstüne yapılmış olan köprüyü geçer geçmez, karşıdaki işaretleri görüp yolun üst tarafına geçtim. Burada bir ara yönümü şaşırmama rağmen çabuk toparlanarak uzaktaki işareti fark ettim o yönde devam ettim. Her iki ağrı da gittikçe artıyor ama ben bunları dinlemeyip başka şeyler düşünmeye ve zihnimi oyalamaya çalışıyordum. Öndekilerle zaman farkı gittikçe açılıyordu. Bu bölümdeki hafif yokuşları bile yürüyerek geçmeye başlamıştım. Bu durum beni iyice yavaşlattığından yabancı bir yarışmacının beni geçmesine neden oldu. Ben geçmesini, onu nasıl olsa ileride geçerim düşüncesiyle, pek önemsemedim.
      Hava da mükemmel gitmeye devam ediyordu. Tam öğlen sıcağında bunalacağım diye endişelenirken, bulutlanma arttı ve hatta Boyalıca'dan sonra hafif yağmur serpiştirmeye başladı. Az önce beni geçen, (Yarış bitiminde Güney Afrikalı olduğunu öğrendim) yarışmacıyı yol kenarında çantasını çıkarmış yağmurluğunu giymeye çalışırken  gördüm ve hızla onu geçtim. Benim çantam içindekiler ulaşımı konusunda çok rahat (TNF Enduro-13) olduğundan yağmurluk giyme işini de hiç durmadan yapabilmiştim. Geçtiğim yabancıyı bir daha finişe kadar hiç görmedim.
      Su kanalına paralel olarak bir süre daha koştuktan sonra kanaldan karşıya geçip tekrar sağa dönerek devam ettim. Ayakkabı değişiminin faydasını görmüş özellikle topuğumdaki ağrı çok azalmıştı. Kasığımda da sıkıntı yoktu. Sağa döndükten 1 km. sonra işaretleri kaybettiğimi fark ettim. Herhangi bir yol ayrımı olmamasına rağmen düz yolda giderken işaretler birden yok olmuştu. En sonunda yolun sağ tarafında iki adet mavi boyalı ağacı görünce aralarından daldım. Ama burası yol değil tarlanın tam içi idi. İleride bir iki mavi boyalı ağaç daha görünce o tarafa doğru yürüdüm. İlerledikçe çıkmaza giriyor ne tarafa gideceğimi şaşırıyordum. Etrafıma şöyle bir baktım ki tüm ağaçlar mavi boyalı. En iyisi tekrar ayrıldığım yola çıkmaktı. Doğru olanı yapıp yola çıktıktan bir süre sonra işareti çok ama çok ileride gördüm. Biraz zaman kaybederek de olsa doğru işareti bularak tekrar koşmaya başladım.
      Dikilitaş KN.'na yaklaşırken arkamda 2 yarışmacı fark ettim. Kaybettiğim zamanların etkisi ile bana yetişmişlerdi. Onları fark eder etmez hızımı artırdım. 120K Dikilitaş KN.'na 15:39:34'de planladığım süreden 19 dk. geç gelmiştim. Bu gecikmede az önce bahsettiğim kısa kaybolmanın ve ağrılarımın etkisi oldu. Öndekilerle aramdaki fark da yaklaşık 52 dk.'ya kadar çıkmıştı. Ben istasyona girdikten hemen sonra arkamdakiler de istasyona giriş yaptılar. Burada da sevgili eşim ve oğlum beni karşılamışlardı. Onları burada görmeyi hiç ummuyordum. Tamamen süpriz oldu benim için. Burada hiç oyalanmadan hemen ayrıldım. Bana yetişenleri orada bırakıp, hızımı artırarak koşmaya başladım. Eşim arkamdan seni çok seviyorum diye seslendi ve yüreklendirdi.
     
Baranla finişe doğru son metreler.
      Artık son bölüme gelmiştim. En azından yaş gurubunda dereceye girebilmem için Şükrü Ete ve Alper'i geçmem gerekiyordu. Bunu başarmak biraz zordu ama denemem lazımdı. Hızımı iyice artırdım. Yaklaşık 5:30 pace ile koşuyordum. Nereden geldiğini anlayamadığım bir enerji gelmişti. Bir yandan arkamı kontrol ediyor ama kimseyi göremiyordum. Son 4 km. kala önde yürüyen iki kişi gördüm (İhsan Şal-Şükrü Ete). Hızımı artırıp son 2,5 km. kala yetişip onları geçtim. İznik ilçe merkezine girmek üzere idim. İstanbul Kapı'yı geçince sağa dönerek sur dibinden sahile çıktım. Artık son metrelere girmiştim. Finişe doğru son dönüşü yapınca uzaklardan oğlum Baran'ı gördüm. Çok duygu yüklü idim, koşarken bile sevinçten ağlayacak gibi oluyordum. Nefes alışım hızlanıyor kendimi tutamıyordum. Son 100 metreyi Baran ile el ele koşarak finişi geçtim ve geçer geçmez de kendimi sırt üstü yere attım. Herkes bir şey oldu diye çok endişelendi. Başımı tutanlar, ayaklarımı havaya kaldıranlar, ambulans çağıranlar herkes telaşlanmıştı. Ama benim bir şeyim yoktu ve sevinçten ağlamaya başlamıştım. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor kendimi tutamıyordum. O an kim ne der hiç umurumda değildi. Çok ama çok mutluydum. Şimdi bile yazarken gözlerimin dolduğunu söylemeliyim. Bir düşünün insan hiç durmadan 131 km. gibi çılgınca bir mesafeyi koşuyor ve bitirdiğinde o acıların üzerine mutluluk gözyaşlarına boğulabiliyor. Bu nasıl bir delilik ve tutku olduğunu başkaları için anlamak sanırım çok zor. Hayatında imkansızı başarmanın verdiği haz bu olsa gerek.

      Artık başarmıştım. Geçen yıl yaşamış olduğum hüsranın ardından bu yıl bitirmenin de ötesinde yaş gurubunda 4. genel klasmanda 9. olarak yarışı bitirmiş ve kaçırmış olduğum yaş gurubu üçüncülüğüne üzülüyordum. Süre 16:40:36 idi ve planladığım süreden 70 dakika önce bitirmiştim. Finiş sonrası herkes tebrik ediyor büyük bir işi başardığımızı hisettiriyorlardı insana. Mert Derman'da orada idi ve beni tebrik ederek Noyan'ı bile geçtin helal olsun diyordu. Eşim ve oğlumun gözlerindeki gururu görebiliyordum. Benim adıma çok seviniyorlardı. Onların vermiş olduğu desteği hiçbir şeye değişmem mümkün değil. Gerçi finişte bira onları endişelendirmiştim ama o kadar da olacaktı artık.
      Öncelikle böyle muhteşem bir organizasyonu bizlere hazırlayan başta Caner olmak üzere tüm Macera Akademisi ekibine, istasyonlarda yüzlerinden gülümseme eksik olmayan ve tüm yarışmacılara özveri ile yardımcı olmaya çalışan gönüllülere, gece koşusunda benimle birlikte koşan ve birbirimize destek olduğumuz Tolga, Özgür, Bünyan ve Bülent'e, 75K'da bana çok yardımcı olan Ender Abi'ye ve tabiki yarışın başından sonuna kadar istaston istasyon dolaşıp ben destekleyen ve motive eden eşim ve oğluma çok teşekkür ediyorum. İyiki hepiniz varsınız, iyiki bu spora adım atmış ve siz değerli koşu dostları ile tanışmışım.
      Artık bir yarış daha başarı ile geride kalmıştı. Önümde şimdi Kıbrıs Ultra Maratonu vardı. Sonra diğer maraton ve ultra maratonlar. Yeni parkurlar ve belki de yeni ülkeler.
Eşim Sümbül, Oğlum Baran ve Bakiye Hanım

DOĞRU YAPTIKLARIM

  1. Çok iyi bir hazırlık dönemi geçirdim. Disiplinli olarak antrenman programımı hiç aksatmamaya çalıştım.
  2. Aydos patikalarında bol bol yokuş idmanı yaptım.
  3. Yarış öncesi mental olarak da iyi hazırlandım.
  4. 2013 yılında yapmış olduğum hızlı başlangıç hatasını bu kez tekrarlamadım. Önce yavaş başladım, ikinci bölümde hızı artırdım.
  5. Yarış öncesi ve yarış sırasında yeteri kadar su ve elektrolid aldım
  6. Ayakkabı seçimlerini doğru yaptım ve ikinci ayakkabıyı zamanında değiştirdim.
  7. Hiçbir istasyonda oturmadım. Bu durum kişiden kişiye değişmekle birlikte ben oturduğumda bacaklar fazlasıyla kasılıyor hareket etmekte zorlanıyordum



13 yorum:

  1. Abi okurken o geceyi tekrar yaşadım.Müthiş bir ultra çikardin ahaklarina ve yuregine saglik.Kibris Castles Ultra 80K da gorusmek uzere :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Bülent. Sen de iyi koştun. 115 km. koşmak az bir başarı değil. Kıbrıs'da daha iyisini yapacağına eminim.

      Sil
  2. Hikayenizi zevkle okudum.Kısa sürede büyük başarı.Başarılarınızın devamını ve yeni hikayelerinizi raporlamanızı dört gözle bekliyorum.Tebrikler...BRAVO!!!! Mehmet Çakmak

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Yazmaktan da koşmak kadar keyif alıyorum.

      Sil
  3. Hüseyin eline ayağına sağlık...
    Runtalya 2013 de ben yarı sen tam koşmuştun.Yarıştan 1 gün önce otobüste tanışıp muhabbet etmiştik.:)
    1 yılda aldığın yol harika ve ilham verici, devamını diliyorum....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hatırladım Engin. Çok teşekkür ederim. çalışınca başarılamayacak şey yok. Yaş ne olursa olsun hedefi daima büyük tutmak gerekiyor.

      Sil
  4. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  5. Bu makale yazıya bayıldım harikasınız çok ama çok güzel koşmak benim için yemek içmek gibi oldu fakat işlerden yarışlara katılamıyorum kendi kendime haftalık 140k koşuyorum ortalama günlük 20 k ama tek isteğim en kısa zamanda yarışlara katılmak özellikle ultra maraton inşallah en kısa zamanda başlamak banada nasip olur

    YanıtlaSil
  6. Haftada bu kadar km. yapabiliyorsaniz bunu mutlaka değerlendirmeli ve yarislara katılmalısınız. Sizinle tanismak keyif verici olacak

    YanıtlaSil
  7. Çevredekiler hep diyorya akıllı işi değil bu, yazındanda anlaşıldığı üzere bu azim işi hakikaten.... İyiki yanında olabilmişiz. Çok keyifliydi. Yarışı bitirdiğindeki halini unutmak benim için mümkün değil. Bu en güzeliydi galiba...

    YanıtlaSil
  8. Tebrikler Huseyin Bey. Zevkle okudum,spor yapmaya devam etmeniz en iyi neticeleri almaniz dilegiyle,ayaginiza saglik.

    YanıtlaSil
  9. Tebrikler Hüseyin, ilmek ilmek örmek bu olsa gerek.

    YanıtlaSil