26 Şubat 2013 Salı

NASIL BAŞLADIM


     Öncelikle bu ilk yazımı yazarken bir şeyler yazma konusunda ilk deneyimlerim olacağından birtakım yanlışlıklar yapabilirim. Lütfen kusuruma bakmayın. Ben doğa ve spor tutkunu biriyim. Pek çok kişinin aksine deniz tatilinden çok haz etmem. Yeşillikler içinde temiz hava, dağlar ve orman içinde geçireceğim tatil beni daha çok cezb eder. Bu bağlamda da doğanın beni hep çağırdığını hissederim. Evde olduğum zamanlarda televizyonda güncel dizi ve programlardan ziyade belgesel kanallarına meraklıyım.
     İşte yine oturmuş televizyonda belgesel izlerken, sanırım 2012 yılının Ekim ayı idi, İZTV kanalında Savoy Dükünün İzinde 5 Türk
isimli bir belgesele denk geldim. Bu belgeseli izlerken çok heyecanlandım ve işte aradığım şeyi buldum sonunda dedim. Belgeselde UTMB yarışlarına katılan 5 Türk insanının (Caner Odabaşoğlu, Bakiye Duran, Faruk Kar, Emre Tok, Fırat Kara) ultra maratonda doğa ile ve kendileri ile mücadelelerini seyretmek gerçekten çok heyecan verici idi. Böylesine zorlu şartlarda gerçekleşen bu maceranın keyif dolu dakikalarını izleyiciye cesaret verici bir anlatımla aktarmışlar ve beni gerçekten çok etkilemişlerdi. Ve ben de onlar gibi bu tür yarışmalara katılmalıyım diye o anda kararımı vermiştim.

     Tabi ki bu aşamada iken aklıma gelen birkaç soru oldu “Bu yaştan sonra yapabilir miyim? Türkiye’de bu tür yarışlar düzenleniyor mu? Pahalı bir spor mudur?” gibi, gibi sorular. 1-2 hafta boyunca olur mu? Olmaz mı? soruları arasında 15/11/2012 tarihinde işyerinde, işten fırsat bulduğun bir anda, googda “ultra maraton” yazdım ve karşıma İznik Ultra Maratonu sayfası çıktı. Bu dal ile ilgili izlediğim belgesel dışında henüz hiçbir bilgim yoktu ve etraflıca araştırma fırsatım olmamıştı. Kayıt bölümünü tıkladığımda indirimli kaydın bugün son günü olduğunu fark ettim. Hemen o günü kaydımı yaptım. Aslında atletizim konusunda üniversite yıllarından kalma bir altyapım da vardı (3000m engelli koşucusu). Hatta o yıllarda düzenlenen Haliç Yarı Maraton’una katılıp bitirmiştim. Aradan yaklaşık 20 yıl spor yapmadan geçen zamanı düşünürseniz bunun şimdiki başlangıç için bir faydası olabilir mi bilemiyordum.

     Sanırım ertesi günün akşamında mevcut spor ayakkabılarımı ve kıyafetlerimi giyip bir deneme amacı ile evden çıkıp koşmaya başladım. Kendime inanamıyordum gerçekten başlamıştım. Tamamen doğaçlama ve tabi tecrübesizliğin de etkisi ile daha ilk akşamdan 12 km koşmuştum (Uğurmumcu-Kartal Sahil iniş çıkış). Yeni başlayan hatta ilk koşusunu yapan biri için bu mesafenin çok fazla olduğunu sonradan öğreniyorsunuz. Ancak koşuyu bitirip eve dönünce hissettiğim mutluluğu tarif etmeme imkan yok. Sanki yüzlerce kişinin katıldığı bir yarışta birinci olmuştum. Aslında sonradan düşündüğümde bu kadar hızlı ve uzun mesafe koşmak yanlıştı belki, ama önemli olan bir şekilde başlamış olmamdı. Tıpkı üniversite yıllarımdaki gibi koşuyordum artık ve bunu yapmayı çok özlemiştim.

     Bu arada Ultra maraton ve maratonlar konusunu araştırmaya ve bu konularda internet üzerinden çeşitli yazılar okumaya başladım. Ultra maraton nasıl bir yarış, içeriği nelerdir, nasıl bir çalışma gerektirir, ne gibi malzemeler lazım vs. Tüm bu konuları ve daha pek çoğunu enine boyuna inceledim. Fark ettiğim ilk şey Türkiye’de böyle bir dalda spor yapmak gerçekten çok özveri gerektiriyor. Ama sonucunda elde edeceğiniz başarı duygusu tüm bu verilen çabaya ve özverinize değiyor.

     Burada aile desteğinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Eğer evli iseniz ve çocuğunuz da varsa onlar ve yaptığınız spor arasındaki dengeyi iyi sağlamanız gerekiyor. Ben evliyim ve Baran isminde 12 yaşında yakışıklı bir oğlum var. Eşime ilk konuyu açtığımda tepkisi olumlu oldu. Bu vermiş olduğu destek için ona buradan çok teşekkür ediyorum. Kimi zaman antreman programı nedeni ile onu ihmal etmeme rağmen desteğini hiç esirgemedi. Bazen onun beni ittiği zamanlar bile oldu. Bu açıdan çok şanslı olduğumu söyleyebilirim.

     20 yıl sonra başladığım maceramın ikinci günü akşamı yine yollardaydım. Birinci günün verdiği gazla yine aynı mesafeyi daha hızlı koşup bitirme süremi kısaltmak istedim. Bu büyük bir hata idi. Bu koşu benim sol dizimdeki ağrılarımla ilk tanışmam oldu. Adele ağrılarım da vardı ama onların pek önemli olmadığını biliyordum. Yokuş aşağı ve çıkışı çok hızlı koştuğumdan dizimi fazla zorlamıştım ve ertesi gün nerede ise hiç kımıldatamıyordum (Yeni başlayan ve başlayacaklara tavsiyem yavaş ve kendi kapasitenize uygun mesafeler ile başlamanız). “Ne oluyor” dedim. Daha başlamadan koşu kariyerim bitiyor mu diye çok endişelendim. En kısa sürede bir doktora gittim. Doktor önemli bir sorun olmadığını iç-dış yan bağlarda zorlamaya bağlı ödemler olduğunu söyledi. Bu kadar koşmanın bu yaşta zor olabileceği ve daha yavaştan başlayıp tedrici olarak artırmamı tavsiye etti. Önemli bir sorun olmadığını anlayınca idmanlara devam ettim. Üzerine ekleye ekleye davam ettim. Şimdi haftada 80-100 km. koşan biriyim. Çekmeköy 50K, Geyik Koşusu 28K gibi koşulara katılıyor ve tamamlayabiliyorum. Benim başladığım işi bitirmek gibi bir karakterim var. Ben de başında dediğim gibi UTMB yarışlarına katılıp diğerleri gibi hem ülkemi temsil etmek istiyordum, hem de kendi gücümü sınamak istiyordum. Arada sırada halen dizim ağrımaya devam ediyor ama bunu pek önemsemiyorum.

     Siz yeni başlayacak veya başlamış olan arkadaşlarıma benim yaptığım hatalara düşmemenizi tavsiye ediyorum. Çünkü bu sporun çok ciddiye alınması gereken bir dal olduğunu zaman içinde keşfediyorsunuz. Öncelikle iyi bir sağlık kontrolünden geçmenizi ve bu konu üzerine Mert Dermen kardeşimizin “Yeni Başlayan” yazısını okumanızı öneriyorum. Çok faydasını göreceğinize eminim.
     


     İdmanlara devam ediyor iki günde bir koşuya çıkıyor, bazen ardarda günlerde çalışıyordum. Kafama göre çalışıyor o günkü hislerim ne diyorsa hızımı ve mesafemi ona göre ayarlıyordum. Oturduğum yerin Aydos Ormanlar’ının yanında olması benim için şanstı. Hafta sonları ormana çıkıyor hafta içi asfatta koşuyordum. Çok büyük keyif alıyor ve günden güne geliştiğimi hissediyordum. Araştırmalarım sırasında Mert Derman’ın Ritim adlı sitesinde kaleme aldığı “Antreman Türleri Boşa Giden km.’ler ” yazısını okuduktan sonra bir program edinmem ve farklı türde antermanlar yapmam gerektiğini anladım. Ilgaz Kuruyazıcı’nın “Uzunmesafe” isimli sitesinde bulunan ultra maraton programını kullanmaya karar verdim. O zamana kadar interval, uzun koşu gibi daha önce adını duymadığım kavramlarla tanıştım. Asıl gelişmem bu programı uygulamaya başladıktan sonra gerçekleşti. Artık daha bilinçli çalışıyor, sürelerimi ve yaptığım mesafeyi kaydediyordum. Bunun için kullandığım araç da dailymile sitesi oldu.



     Bir yandan idmanlarım devam ederken katılabileceğim yarışları araştırmaya başladım. İznik Ulltra’ya zaten kayıt yaptırmıştım. Bakiye Duran ablamızın Team Ultra Trail Runner internet sitesinden 13 Ocak 2013 tarihinde düzenlenecek olan 2.Çekmeköy Winter Challenge 45K koşusuna kayıt yaptırdım. Bu benim ilk koşu deneyimim oldu. Antreman havasında güzel bir yarış oldu (Ayrıntıları daha sonra başka bir yazıda). 40 km.’yi 4 saat 43 dakikada tamamladım(Tüm koşularımı sonuçlarım sayfasında görebilirsiniz.). Koşudan önemlisi bu sporun Türkiye’deki öncülerinden olan Bakiye Hanım ile tanışmam oldu.
     
     Benim koşu maceram bu şekilde başlamış oldu ve halen keyifle devam ediyor. Koşmak benim için bir tutku halini aldı. Herhangi bir sebepten ötürü koşmadığım zamanlarda moralim bozuluyor kendimi eksik hissediyorum. Benim gibi koşan ve bunu tutku ile yapan dostlar benim hislerimi çok iyi anlayabilir sanırım. Her gün yeni bir şey öğreniyor ve keyif alarak koşularıma devam ediyorum. Bu spor hem vücut olarak zinde kalmamı hem de ruhen özgür olmamı sağlıyor.

2 yorum:

  1. Seni örnek almamak elde değil.Sen de hayranlık duyduğum en önemli şey boşa vakit geçirmemen.Herşeye zaman ayırabiliyorsun bu planlamacılığın süper...

    Erhan ERGÜL

    YanıtlaSil
  2. Bloğunu yeni gördüm, gerçekten koşan birinin hissettiklerini çok iyi anlatmışsın. UTMB hepimizin hayali, umarım hep beraber koşabiliriz.
    Murat Akkaya

    YanıtlaSil